Yıllar geçtikçe en çok değişen şeylerden birisi sanırım rekabet anlayışı. Firmalar birbirleriyle amansızca rekabet etmek yerine iştirakli çalışma (win win), potansiyel rakipleri satın alma (acquistion / talent acquisition), tedarikçilerle çalışma (outsource) gibi birçok farklı anlayışı benimsemiş durumda. Bu demek değil ki rekabetçi firmalar birbirine karşı son derece ılımlı, büyük balık küçük balığı yutmuyor. Aksine okyanuslar tamamen kana bulanmış vaziyette. Kimisi büyük denizde boğulmaktan korkmazken kimisi sığ sularda geçinip gidiyor. Tabi her koşulda tekelleşmeler büyük riskler doğurmakta…
Sektörlerin dinamikleri her geçen gün değişirken günümüz bankacılığı bundan kendi payına düşeni fazlasıyla almış durumda. Temel bankacılık kar modeli alınan faiz – verilen faizken modern bankacılıkta birçok farklı gelir modelleri kullanılmakta. Bu noktada bizim biraz daha irdeleyeceğimiz gelir modeli olan “girişim bankacılığı”. Startuplara adeta yakasına yapışmış bu bankalardan korkmak gerekir mi, bankasız olur mu, bankam olmadan asla mı biraz bunlara değinmeye çalışacağım.
Geçmişe duyulan özlem çoğu zaman manevidir ya o eski dinçliği yoktur kişinin ya da özlüyordur yitirdiklerini yalnızlaşıyordur giderek, azalarak… Yalnızlaşıyor insanlar zaten artarak. Herkesin dilindedir “nerede o eski bayramlar”. Aslında herkesin demek istediği nerede o eski insanlar. Eskisi kadar sık rastlamaz olduk kamyon arkasında “babam sağ olsun” minvalinde yazılara. Ne azaldı kamyonlar ne de azaldı babalar. Buradan kara yolu taşımacılığıyla ilgili de bir şeyler karalanabilir aslında. Çok dağılmadan devam edecek olursam, belli bir yaşa geldiğinde (sigortalı) bir işi yoksa eğer evladının kenarda köşede hep bir birikmişi olurdu ana-babanın ve derlerdi ki “al oğlum şu parayı kur kendi işini”. Şimdilerde hızlı tüketim, babaları da fazlasıyla vurmuş, kenarda kıyıda biriken parayı bırakın geçimini zor sağlıyorlar. İşte babam sağ olsunun hazin hikayesi böylelikle giderek azalıyor. Nerede o eski babalar… İşte o eski babaların yerini şimdi yeni-modern bankalar almaya çalışıyor. Ar-ge ve yenilik odaklı girişimlere faizsiz krediler, hesap işletim ücreti almamalar, fiziksel imkan sunmalar filan bir iyiler bir iyiler… O meşhur kıllanan adam iş başında. Kimi girişimci benim bankalarla işim olmaz derken kimi girişimci bankamdan vazgeçmem diyor ve kimisi içinse banka olmazsa olmaz durumda. Özellikle yeni nesil startuplar teknoloji üretmeleri kadar teknolojileri son derece verimli kullanmasıyla biraz daha diğerlerinden ayrılıyor ve banka olmadan asla düşüncesine giriyor. Nitekim böylesine nitelikli müşterileri elde etmek her bankanın isteyeceği bir şeydir. Bu noktada startuplara “senin ilk göz ağrınım” sübliminal mesajı da bu bankalar tarafından verilir. İşte burada kazan kazan ve bir miktar yatırım yapılarak startup kazanılmış olur. Birçok kobiden daha nitelikli yatırımlar yapan bankalardan kimse melek yatırımcı gibi (angel investor) gibi takılmasını beklemiyor ama sadece nakde ve likidite bakarak kredilendirmelerin çoktan modası geçmiş durumda. Kazan kazan diyen banklar kazanıyor artık…